Gâvur ayazında bir Viyana gecesi düşünün seksenlerin başında. Sokak lambası ve kar. Yaşayabilmek için para gerek. Para için çalışmak. Soğuktan ellerini hissetmiyor Oktay Ağabey. Karnını doyurmak için bütün gün kaldırımlardaki karları temizlemek zorunda. Ama neredeyse işin sonu yok. Çünkü bir sokağın sonuna geldiğinde başladığı yeri yeniden kar tutmuş oluyor. Omzunda kürek Sisifos gibi başa dönüyor Oktay Ağabey. Bir yerlerde uğruna vuruştuğu bir dünya paldır küldür yıkılırken o haklılığından emin, kendisinin değil zalimin yanlış olduğunu biliyor. Bu yüzden yılmıyor, inatla, emekle çalışıyor. Eşref-i mahluk olan insana nasıl yaşamak yakışırsa öyle çalışıyor. Çünkü dünyanın sahilleri bütün insanların kardeşçe oturup yıldızları seyredebileceği kadar geniştir. Oktay Ağabey bunu bildiği için vazgeçmiyor. Gurbet gecelerinde sabahlara dek gözleri kan çanağı felsefe okuduysa ettiği iman aynı imandır. Ringe çıkıp boksa tutuştuysa korkusuzluğu aynı imandandır. Allah’a, devrime ve insanlığa hiç tükenmeyen namuslu bir iman.O yüzden, ‘Şimdi elli yaşında bir adam neden çocuk sahibi olur? Sorusunun cevabında yaşayakalmaya dair aynı mücadeleyi görmek gerekir. Çünkü devrimcidir Oktay Ağabey ve evvel Allah hayatın belini kıracaktır.
Canımın içi Mehmet Efe’nin doğduğu haberi çok uzaktan geldiğinde ilk bunları düşündüm. Sonra böyle bir babanın oğlu olmak şerefi ile hayata galip başlayacak olan Mehmet Efe’ye dualar ettim. Yolu, izi açık olsun, kendisini var edebilsin diye. Hoş geldi, sefalar getirdi benim aslan yeğenim.
Başar Başaran / yeniHarman, Kasım '09